El Falı, 1.Bölüm
Sevgili okuyucular, şimdi size "el çizgilerinin okunması" denilen ve insanı adeta gözler önüne seren sanattan bahsedeceğiz. Belki de şimdiye kadar gündelik hayatınızla çok meşgul olduğunuz için, elinizdeki çizgilerin anlamını öğrenmeyi merak etmemiş, ya da zaman ayırmamışsınızdır. Belki de hayat denilen çetin mücadelede elinizdeki çizgilerin anlamını bilmenin size ne gibi faydalar sağlayacağını dahi bilmiyorsunuz.
Size el falına bakmayı öğretmeye çalışacağız ve emin olun öğrendiğiniz hiçbir şey size bu kadar fayda sağlamayacaktır. Zira elinizdeki çizgilerin anlamını öğrenirseniz, her şeyden önce kendi kendinizi öğrenmiş olacaksınız. Kendi kendini bilmek kadar da önemli bir şey yoktur. Bu bilgi para ile ölçülemez.
Aynı zamanda başkalarının da karakterini ve gelecekteki durumunu öğrenebilirsiniz. Bu da size adeta bir nevi üstünlük verecek ve her gittiğiniz yerde daima birçok kimseler tarafından saygı duyulmanıza sebep olacaktır. Zira herkes kendi ellerindeki çizgileri merak eder. Bu yüzden el falı artık bir salon oyunu olmuştur.
Şimdi bu "ilmin" kısa bir tarihçesini yapalım. Bu "ilim" nereden geldi, hangi memleketlerde ilgi gördü? Bu çizgilerin haber verdikleri şeylere önem veren insanlar nasıl hareket ettiler? Bu sorulara yanıt vermeye çalışalım.
EL FALINI "İCAT EDENLER"
El falının bir tarihçesi olabileceğini hiç düşünmediniz değil mi? Bu fal şeklinin daha çok batıl itikatlara inanan kimseler tarafından ortaya atıldığını ve sadece kapı, kapı dolaşan çingeneler için bir kazanç vasıtası olduğunu zannediyorsunuz değil mi? Eğer bunu düşündünüzse, bunun sebebi el falı hakkında fazla bir şey bilmemenizdir.
El falı ilk olarak Hindu'larda başlamıştır. O çağlarda ilmin başlıca konusu insandı. Hindu'lar insan'ı kainatın en mükemmel varlığı sayıyorlardı. Onların nazarında insan gerçekten Allah�ın evladı idi ve dünyada her şey onun için, onun kullanabilmesi için yaratılmıştı. Bunun içindir ki, insanı inceleyerek tanrıyı öğrenmeye imkan bulacaklarını zannediyorlardı.
Gözlerini göklere doğru çevirmişlerdi. Yıldızların insanın hayatı üzerinde etkili olup olmadığını araştırıyorlardı. Meşhur "Fadik" rakamlarını da ilk kez Hindular bulmuşlardı.
BURÇLARIN ETKİSİ
Aynı zamanda herhangi bir burç'ta doğan bir insanın falan yahut filan karakterde olacağını, doğuştan falan yahut filan yıldızların şu veya bu durumlarda olmalarının bir rol oynayabileceğini ilk kez ileri sürenler onlardır. Bildiğiniz gibi, bugün dahi burçların insanların hayatı üzerine etki ettiğine inanan pek çok insan vardır.
Hindular önce vücudun çizgilerini ve şeklini tetkik ederek "Mastrika" adını verdikleri bir ilim kurdular. Ondan sonra eldeki çizgilere dikkat ettiler ve "Samudrika" adını verdikleri el falının esaslarını kurdular.
FİLOZOFLAR DA EL FALI BİLİYORLARDI
Hindulardan sonra el falı öncelikle Çin'de, Tibet'te, İran'da, Mısır'da ve nihayet eski Yunan'da ilgi gördü. Özellikle eski Yunan'da çok itibar edilen bir şeydi. Yunan filozoflarından birçoğu el falını öğretiyorlardı.
Filozof Anaksagoras milattan 440 yıl önce öğrencilerine bu el falını öğretmiştir. Hispanus Büyük iskender'e el falı konusunda bir eser göndermişti. Bu esere sonradan "Altın harflerle yazılı eser" adlı verilmişti.
SEZAR KARŞISINDAKİNİ NASIL TANIMIŞTI
Aristo, Paracelsus, Cardamis ve İmparator Augustus gibi kimseler, o devirde, el falına çok önem vermişlerdir. Sonradan tarihçi Josep Huş'un kaydettiğine göre, Sezar el falını o kadar iyi biliyordu ki, kendisine Herod'un oğlu süsünü veren bir adam Sezar'la görüşmek istemiş, fakat Sezar bu adamın elinde kraliyet işaretlerini görmediği için Kral Herod'un oğlu olmadığından şüphelenmiş, sonra da bunun doğru olduğu anlaşılmıştı.
Roma İmparatorluğu'nun yıkılmasını takip eden korkunç savaşlardan sonra el falı da birçok diğer ilimler ve sanatlar gibi unutuldu. Batıl itikatlar seviyesine indi ve kapı, kapı dolaşan çingenelerin yahut göçebelerin işi oldu.
NEDEN YASAKLANMIŞ
Ancak 1475 yılında bir Alman, "El-Çizgilerini OEla Sanatı" isminde bir kitap yayınladı. 1490 yılında (Cyromantia Aristotlis cum Figurs) isimli eser yazıldı. Bu eser bugün İngiltere'de Birtish Museum'dadır.
Avrupaya yayılan el falı, sonra İngiltere'ye de yayılmış fakat Kral VIII. Henry, belki de talip olduğu kadınlar geleceklerini el fallarından öğrenirler diye el falını yasaklamıştı. Bilindiği gibi Kral VIII. Henry evlenmiş olduğu bütün eşlerini katletmiştir.
Fakat ne gariptir ki, Kral VIII. Henry'nin kızı Kraliçe Elizabeth'de el falına çok merak.sarmış ve bu sanatın ilerlemesini teşfik etmiştir. Böylece İngiliz Sarayına ilk olarak resmen bir falcı tayin edilmiş ve Dr. John pee dönemindeki bu falcı Kraliçe Elizabeth�e birçok işlerinde tavsiyelerde bulunmuştur. Bir gün falcı Dr. John Dee, Kraliçe Elizabeth'e İspanyol armadasının İngiltere'ye hücum etmesinin muhtemel olduğunu söylemiş, bunun üzerine armadanın yolunu kesmek üzere harp gemilerinin yapılması emredilmiştir.
AKLIN HİZMETÇİSİ
O tarihten bu yana el falı daima insanların araştırma isteğini tahrik edip durmuştur. Akıl ile el arasında, vücudun başka bir organı ile akıl arasında olduğundan daha fazla duyu sinirleri vardır. Bu sinirler nesiller boyunca o kadar büyük bir önem taşımıştır ki, el hareketli olsun hareketsiz olsun daima "insanın zihninden geçen herhangi bir düşüncenin en sadık hizmetçi sidir." denilebilir.
1853 Yılında profesör Mesmer isminde bir bilim adamı parmaklarının ucunda ve el'in avuç içi çizgilerinde, belleğe bağlı sinirlerin uçlarının bulunduğunu ve bu uçların, bir insan yaşadıkça birtakım titreşimlerde bulunduğunu ispat etmiştir.
Demek ki, çizgiler bir insana mizacını, karakterini hatta sağlık durumunu ortaya sermektedirler. Bu bakımdan dünyada hiçbir insanın avucundaki çizgilerin neden başka bir insanın avucundaki çizgilere benzemediğini kolaylıkla anlamak mümkündür.
DOĞADA HİÇBİR ŞEY SEBEBSİZ DEĞİLDİR
Sir Thomas Browne, "Religoio Medici" isimli eserinde şunları yazmıştır:
"Yüzümüzdeki çizgilerden başka elimizde de birtakım esrarengiz çizgiler yardır. Bunların rastgele bir şekilde çizildiklerini zanetmiyorum. Zira onları çizen el hiçbir zaman bir şeyi sebepsiz yapmaz... Bundan başka, şuna da eminim ki, kendi elimde gördüğüm işaretleri ve çizgileri asla başka bir elde bulamayacağım."
İnsanlar, yüz hatlarının mesela burnun, gözlerin yahut kulakların sınırlı birer şekli olduğu kabul edildiğine göre, eldeki çizgilerin de sınırlı bir şekilde olması gerektiğini kabul etmişlerdir.
Burnu anormal derecede iri olan bir insanın yüzüne baktığınız zaman "Bu adamda bir anormallik var" diye düşünürsünüz ve bu hususta haklı olabilirsiniz. Aynı şekilde mesela: "Bir kadının yahut bir erkeğin elinde akıl çizgisinin herkesin elinde olduğu gibi ufki olacak yerde birdenbire yukarıya doğru uzadığını görünce, haklı olarak: "Bu insanda bir anormallik var diye düşünebilirsiniz.
HER ÇİZGİNİN ANLAMI VAR
Fakat el falında biraz daha ileri giderek böyle bir çizgisi olan bir insan hakkında ''cinayet işlemeye eğirimi vardır" diye düşünebilirsiniz. Aynı zamanda el falı hakkında daha fazla bir bilginiz varsa "Bu insanın falanca tarihte bir cinayet işlemesi muhtemeldir" diyebilirsiniz.
Aynı şekilde bir insanın elindeki çizgilere bakarak ne kadar başarılı olup olamıyacağını anlayabilirsiniz. Zira bir insanın hayatta başarılı olup olmaması kabiliyetlerine, eğilimlerine bağlıdır. En mütevazı ailede doğmuş olan bir bebeğin elinde net bir şekilde bir başarı çizgisi varsa, bu çocuk, ileride karşısına çıkan engeller ne olursa olsun, hepsini yener ve başarılı olur. Öğreniminin veya kültürünün az olması ona engel olmaz. Çocuk ne pahasına olursa olsun kişiliğini geliştirmek imkanını bulur.
KIRIK KÖPRÜYE GELMEDEN
Bilgi eksikliğini gerekiyorsa akşam kurslarına devam ederek tamamlar ve daha ilerideki yıllarda içindeki bu irade ve azim onu hayat mücadelesinden alıp ön plana geçirir. Böylece çocuk doğarken sahip olduğu yetenek sayesinde kendisini geliştirir.
Bir insanın elinde cinayet eğilimini gösteren çizgi nasıl daha çok küçük yaşta kendini belli ediyorsa, o insanın başarıya ulaşıp ulaşamayacağını ve yetenek sahibi olup olmayacağını gösteren çizgiler de daha küçük yaşta kendilerini belli ederler. Bu yetenekleriyle de başarıyı sağlarlar.
Bir insan herhangi bir yerden geçerken karşısına yıkılmak üzere olan bir köprü gelirse, başka bir yola mı sapar yoksa köprünün tamir edilmesini mi bekler? Yoksa bu köprünün yıkılmak üzere olduğunu gördüğü ve bunun peşin işaretlerini hissettiği halde, buna önem vermeyerek yoluna mı devam eder?
Şüphesiz, akıllı bir insan bu son hareketi yapmaz. Bir insan elindeki çizgilerde hayat yolunda kendisini böyle bir şey bekliyorsa, bu işareti hesaba katarak zamanında tedbir alarak bu yıkık köprüye doğru kendisini yönelten eğilimlere gem vurabilir. Hatta gerekiyorsa bambaşka bir yol da seçebilir.
ÇİZGİLER BİRER "HABERCİ" DİR
Elinde cinayet işleyebilir işaretleri bulunan şahıs, belki de çocukluğunda gayet uslu bir çocuktu. Fakat henüz çocukluğunda elinin içindeki çizgilerden, iradesini kemiren zaafların işaretini oElasını bilmediği için daha o zaman ruhunda kötü bir tohum halinde gelen eğilimlerinin gelişmesine fırsat vermiştir. Aradan yıllar geçtikten sonra zavallı annesi, oğlunun işlediği cinayet yüzünden idam cezası ile cezalandırıldığı zaman büyük bir olasılıkla çocuğun elindeki o "kırık köprü'' işaretini görmemiş olduğu için vaktinde tedbir alamamış olduğunu aklına bile getirmemiştir.
Birçok durumda olduğu gibi, bu olay da bilgisizliğin bir neticesidir. Zamanında tedbir alınacak bir durumun olduğunu bilmemekten ileri gelmiştir. Bir genç kız evlenince, mesut olup olmadığını bilmek ister, elindeki çizgiler, ona hemen evlenmektense, bir müddet daha beklediği takdirde, daha mesut bir evlilik yapacağını işaret ediyorsa, bunu görüp ona göre hareket etmesi şüphesiz mesut olma şansını çok daha fazla arttırır.
ZAMANINDA TEDBİR ALMALI
Tabiat hiçbir şeyi boşuna yaratmaz. Herşey insanlığın en mükemmel seviyesine ulaşmasını temin edecek şekilde yaratılmıştır. Tabiatın bu planının işaretleri elimizdeki çizgilerde mevcuttur. Doğru bir şekilde bu çizgilere bakılırsa bir insan kendisini daha mükemmel bir hale getirmeye çalışabilir ve böylece kendi kendini tanıyarak en iyi kabiliyetlerini kullanmanın çarelerini bulabilir. |